Fred again.. & SOAK – just stand there ( Türkçe Çeviri )
Fred just stand there Türkçe Sözleri
İngilizce Sözler | Türkçe Çeviri |
---|---|
“just stand there” | “sadece orada dur” |
And I just stand there | Ve ben sadece orada duruyorum |
It’s been a while since I’ve heard my own voice | Kendi sesimi duymayalı uzun zaman oldu |
I just stand there | Sadece orada duruyorum |
Just before she says that she loves me | Bana aşık olduğunu söylemeden hemen önce |
She loves me | O beni seviyor |
She loves me | O beni seviyor |
I sit with the night in appreciation | Geceyle takdir içinde oturuyorum |
The disability to hear a world | Bir dünyayı duyamama hali |
I’m alive | Hayattayım |
I’m alive and I can feel it (I just want you to say) | Hayattayım ve bunu hissedebiliyorum (Sadece söylemeni istiyorum) |
She loves me (I just want you to say if you) | O beni seviyor (Sadece söylemeni istiyorum eğer sen…) |
And I just stand there | Ve ben sadece orada duruyorum |
And my one-bed apartment feels like a coliseum | Ve tek yataklı dairem bir arenaya benziyor |
And I feel pretty, but in a handsome way | Kendimi güzel hissediyorum ama yakışıklı bir şekilde |
(I just want you to say) | (Sadece söylemeni istiyorum) |
She loves me | O beni seviyor |
(I just want you to say) | (Sadece söylemeni istiyorum) |
And I just stand there | Ve ben sadece orada duruyorum |
And she looks at me like she’s taking photos | Bana fotoğraf çeker gibi bakıyor |
I just stood laughing, the full lung capacity | Sadece durup güldüm, tam akciğer kapasitesiyle |
And the first crunch of potato, cheese, and onion crisps | Ve patates, peynir ve soğan cipslerinin ilk çıtırtısı |
I’m wide-eyed at the window (I just want you to say if you) | Pencerede gözlerim fal taşı gibi (Sadece söylemeni istiyorum eğer sen…) |
And I just stand there (I just want you to say) | Ve ben sadece orada duruyorum (Sadece söylemeni istiyorum) |
And I just | Ve ben sadece |
And we spent some nights makin’ some love in my room | Ve bazı geceleri odamda sevişerek geçirdik |
Glued to the window, watching all the people go about their lives | Pencereye yapışmış, insanların hayatlarını sürdürmelerini izliyorduk |
And we decided their futures for them | Ve onların geleceklerine biz karar verdik |
And ugly laughed | Ve çirkin bir şekilde güldük |
And I remember thinking to myself | Ve kendi kendime düşündüğümü hatırlıyorum |
“Don’t you dare get used to this” | “Buna alışmaya kalkma sakın” |
“Don’t you dare, don’t you” | “Sakın, sakın” |
It felt like all four seasons happened in one day | Sanki bir günde dört mevsim birden yaşandı |
And I just stand there laughing at you | Ve ben sana gülerken sadece duruyorum |
‘Cause I can’t believe this is real | Çünkü bunun gerçek olduğuna inanamıyorum |
And I just stand there | Ve ben sadece orada duruyorum |
And I just | Ve ben sadece |
And I just | Ve ben sadece |
I just stand there | Sadece orada duruyorum |
I just stand there | Sadece orada duruyorum |
I just stand there | Sadece orada duruyorum |
She loves me | O beni seviyor |