Nilüfer Yanya – Like I Say ( Türkçe Çeviri )
Nilüfer Yanya Like I Say Türkçe Çevirisi
| İngilizce | Türkçe |
|---|---|
| Like I say, like I say, like I say | Dediğim gibi, dediğim gibi, dediğim gibi |
| I run away | Kaçıyorum. |
| ‘Cause I’m on precious time | Çünkü değerli zamanım var |
| I can never lose, it’s a state of mind | Asla kaybedemem, bu bir ruh hali |
| Know, it’s coming down | Bil, aşağı geliyor |
| Like I say, like I say, like I say | Dediğim gibi, dediğim gibi, dediğim gibi |
| She run away | O kaçtı. |
| ‘Cause I won’t cross this line | Çünkü bu çizgiyi geçmeyeceğim |
| I could really lose you in time to time, no | Zaman zaman seni gerçekten kaybedebilirim, hayır |
| It’s coming through my speaker, yeah | Hoparlörümden geliyor, evet. |
| It’s coming through my bedroom | Yatak odamdan geliyor. |
| ‘Cause I feel like all my friends | Çünkü tüm arkadaşlarımın |
| They don’t read my mind | Aklımı okuyamazlar. |
| The minute I’m not in control | Kontrol bende olmadığı an |
| I’m tearing up inside | İçim kan ağlıyor. |
| Fill up on that feeling | Bu hissi doldurun |
| Fill up on the line | Hat üzerinde doldurun |
| If I’m falling out with you | Eğer senden ayrılırsam |
| ‘Cause if you can’t hold my hand | Çünkü eğer elimi tutamazsan |
| Just to feel alive | Sadece yaşadığını hissetmek için |
| In the early morning truth | Sabahın erken saatlerinde |
| Like I say, like I say, like I say | Dediğim gibi, dediğim gibi, dediğim gibi |
| I run away | Kaçıyorum. |
| We run on precious time | Değerli zamanımızla çalışıyoruz |
| I don’t wanna do this unless you’re mine | Benim olmadığın sürece bunu yapmak istemiyorum. |
| Know, it’s coming down | Bil, aşağı geliyor |
| Like I say, like I say, like I say | Dediğim gibi, dediğim gibi, dediğim gibi |
| Don’t wanna wait | Beklemek istemiyorum. |
| ‘Cause I know what that shit’s like | Çünkü o bokun nasıl bir şey olduğunu bilirim. |
| I could really lose you in time to time, no | Zaman zaman seni gerçekten kaybedebilirim, hayır |
| It’s coming through my speaker, yeah | Hoparlörümden geliyor, evet. |
| It’s coming through your bedroom | Yatak odana doğru geliyor. |
| I know you’re gonna meet her, yeah | Onunla tanışacağını biliyorum, evet. |
| She’s coming to your rescue | Seni kurtarmaya geliyor. |
| Does it feel like all you have | Sahip olduğun tek şey |
| Is put in black and white? | Siyah ve beyaz mı? |
| The minute I’m not in control | Kontrol bende olmadığı an |
| I’m tearing up inside | İçim kan ağlıyor. |
| And I can’t stop you leaving | Ve gitmene engel olamam. |
| Is the biggest fear of mine | Benim en büyük korkum |
| If I’m falling out with you | Eğer senden ayrılırsam |
| ‘Cause if you can’t hold my hand | Çünkü eğer elimi tutamazsan |
| Just to feel alive | Sadece yaşadığını hissetmek için |
| In the early morning truth | Sabahın erken saatlerinde |
| Can you tell I’m torn now, baby? | Şimdi parçalandığımı söyleyebilir misin, bebeğim? |
| Tell me it’s alright | Her şeyin yolunda olduğunu söyle bana |
| When I’m falling out of view | Gözden düştüğümde |



