I’m sittin’ here in the boring room.
Burada sıkıcı odada oturuyorum.
It’s just another rainy sunday afternoon.
Sadece başka bir yağmurlu pazar öğleni.
I’m wasting my time.
Zamanımı harcıyorum.
I got nothing to do.
Yapacak hiçbir şeyim yok.
I’m hanging around.
Etrafta dolaşıyorum.
I’m waiting for you.
Senin için bekliyorum.
But nothing ever happens and i wonder.
Ama hiçbir şey olmaz ve merak ederim.

I’m driving around in my car.
Etrafta arabamla dolaşıyorum.
I’m driving too fast.
Çok hızlı sürüyorum.
I’m driving too far.
Çok uzaklara sürüyorum.
I’d like to change my point of view.
Bakış açımı değiştirmek isterdim.
I feel so lonely.
Çok yalnız hissediyorum.
I’m waiting for you.
Senin için bekliyorum.
But nothing ever happens and i wonder.
Ama hiçbir şey olmaz ve merak ederim.

I wonder, how?
Merak ederim, nasıl?
I wonder, why?
Merak ederim, neden?
Yesterday you told me ’bout the blue blue sky.
Dün bana mavi mavi gökyüzünü anlattın.
And all that i can see is just a yellow lemon tree.
Ve benim bütün görebildiğim sadece sarı bir limon ağacı.
I’m turning my head up and down.
Kafamı yukarı ve aşağı döndürüyorum.
I’m turning turning turning turning turning turning around.
Etrafta döndürüyorum, döndürüyorum, döndürüyorum, döndürüyorum.
And all that i can see is just another yellow lemon tree.
Ve benim bütün görebildiğim sadece başka bir sarı limon ağacı.

Sing; dab, darara, dee-dab-da, darara, dee-dab-da, dab-deedly-da.

I’m sitting here.
Burada oturuyorum.
I miss the power.
Gücü özlüyorum.
I’d like to go out taking a shower.
Dışarı çıkıp duş almayı isterdim.
But there’s a heavy cloud inside my head.
Ama kafamın içinde fırtınalı bir bulut var.
I feel so tired,
Çok yorgun hissediyorum,
Put myself into bed.
Kendimi yatağa koyarım.
Well*, nothing ever happens and i wonder.
Tabii, hiçbir şey olmaz ve merak ederim.

Isolation is not good for me.
Ayrı durmak benim için iyi değil.
Isolation, i don’t want to sit on the lemon tree.
Ayrı durmak, limon ağacında oturmak istemiyorum.
I’m steppin’ around in the desert of joy.
Sevinç çölünde etrafta adımlıyorum.
Baby anyhow i’ll get another toy.
Bebeğim nasıl olsa başka bir oyuncak getireceğim.
And everything will happen, and you wonder.
Ve her şey olacak, sen merak edeceksin.

I wonder, how?
Merak ederim, nasıl?
I wonder, why?
Merak ederim, neden?
Yesterday you told me ’bout the blue blue sky.
Dün bana mavi mavi gökyüzünü anlattın.
And all that i can see is just a yellow lemon tree.
Ve benim bütün görebildiğim sadece sarı bir limon ağacı.
I’m turning my head up and down.
Kafamı yukarı ve aşağı döndürüyorum.
I’m turning turning turning turning turning turning around.
Etrafta döndürüyorum, döndürüyorum, döndürüyorum, döndürüyorum.
And all that i can see is just a yellow lemon tree.
Ve benim bütün görebildiğim sadece sarı bir limon ağacı.
And i wonder, wonder.
Ve merak ederim, ederim.

I wonder, how?
Merak ederim, nasıl?
I wonder, why?
Merak ederim, neden?
Yesterday you told me ’bout the blue blue sky.
Dün bana mavi mavi gökyüzünü anlattın.
And all that i can see, and all that i can see,
Ve bütün görebildiğim, ve bütün görebildiğim,
And all that i can see is just a yellow lemon tree.
Ve bütün görebildiğim sadece sarı bir limon ağacı.

NOT : Well* kelimesinin İngilizcede birden fazla anlamı var. (Eh, peki,iyi,güzel…) Şarkıya en uygun olanının bu anlamı kullanmak olacağına karar verdim.