| Could you tell where my head was at when you found me? | Beni bulduğunda kafamın nerede olduğunu söyleyebilir miydin? |
| Me and you went to hell and back just to find peace | Ben ve sen, huzuru bulmak için cehennemi yaşadık ve geri döndük |
| Man, I thought I had everything, I was lonely | Adamım, her şeye sahip olduğumu sanıyordum, yalnızdım |
| Now you’re my everything, I was lonely | Şimdi sen her şeyimsin, yalnızdım |
| I mixed a lot of love with a lot of drugs, then I found you | Bir sürü sevgiyi bir sürü uyuşturucuyla karıştırdım, sonra seni buldum |
| She liked petty crimes, she had green eyes like Mountain Dew | O küçük suçları severdi, gözleri Mountain Dew gibi yeşildi |
| And where she go, I’ll never know | Ve nereye gittiğini asla bilemeyeceğim |
| Her friends bounced too | Arkadaşları da çekip gitti |
| I guess it’s their loss ’cause they’ll never know what we’ll amount to | Sanırım bu onların kaybı çünkü bizim neye dönüşeceğimizi asla bilemeyecekler |
| Would you be my light, be my yellow? | Benim ışığım, sarım olur musun? |
| P.Y.T walking down portobello | P.Y.T. Portobello’da yürürken |
| Put a smile on this face at the end of the day | Günün sonunda bu yüze bir gülümseme koy |
| MDMA helped us fly away | MDMA bizi uzaklara uçurdu |
| Who’da known, who’da known you would save my life? | Kim bilebilirdi, kim bilebilirdi hayatımı kurtaracağını? |
| Who’da known, who’da known you would fly my kite? | Kim bilebilirdi, kim bilebilirdi uçurtmamı uçuracağını? |
| Could you tell, could you tell? | Söyleyebilir miydin, söyleyebilir miydin? |
| Could you tell where my head was at when you found me? | Beni bulduğunda kafamın nerede olduğunu söyleyebilir miydin? |
| Me and you went to hell and back just to find peace | Ben ve sen, huzuru bulmak için cehennemi yaşadık ve geri döndük |
| Man, I thought I had everything, I was lonely | Adamım, her şeye sahip olduğumu sanıyordum, yalnızdım |
| Now you’re my everything, I was lonely | Şimdi sen her şeyimsin, yalnızdım |
| Yeah | Evet |
| Yeah | Evet |
| Yeah, yeah | Evet, evet |
| Yeah | Evet |
| I remember, I remember I was all alone | Hatırlıyorum, hatırlıyorum tamamen yalnızdım |
| Late night, you would call my phone | Gece geç saatlerde beni arardın |
| Just to check if I was blessed ’cause you knew I was low | Sadece iyi olup olmadığımı kontrol etmek için çünkü kötü olduğumu biliyordun |
| Head gone rolling off the throne | Kafam tahtımdan düşüyordu |
| I remember, I remember we was in the park | Hatırlıyorum, hatırlıyorum parkta olduğumuzu |
| Late night, made love on the grass | Gece geç saatlerde çimlerde sevişmiştik |
| Got my head in the clouds, counting all my stars | Kafam bulutlardaydı, yıldızlarımı sayıyordum |
| In my ears, said the world was ours | Kulağımda, dünya bizim dediğin ses vardı |
| Go to hell and back just to heal my wounds | Yaralarımı iyileştirmek için cehenneme gidip döndüm |
| ‘Cause it gets like that, wrong side of the moon | Çünkü bazen böyle olur, ayın yanlış tarafı |
| No tomb can’t moon, you’re my Cleopatra | Hiçbir mezar ayı göremez, sen benim Kleopatra’msın |
| No side ting, don’t need a backup | Yan ilişkiye gerek yok, yedeğe ihtiyacım yok |
| Need a real one, don’t need an actor | Gerçek birine ihtiyacım var, aktöre gerek yok |
| And last one today, think you won a BAFTA | Bugün sonuncusu, sanırım bir BAFTA kazandın |
| Come and be my girl, yeah | Gel ve kızım ol, evet |
| Could you tell where my head was at when you found me? | Beni bulduğunda kafamın nerede olduğunu söyleyebilir miydin? |
| Me and you went to hell and back just to find peace | Ben ve sen, huzuru bulmak için cehennemi yaşadık ve geri döndük |
| Man, I thought I had everything, I was lonely | Adamım, her şeye sahip olduğumu sanıyordum, yalnızdım |
| Now you’re my everything, I was lonely | Şimdi sen her şeyimsin, yalnızdım |
| Yeah (just like we say) | Evet (tam da dediğimiz gibi) |
| Yeah (just like we say) | Evet (tam da dediğimiz gibi) |
| Yeah, yeah (just like we say, say, say) | Evet, evet (tam da dediğimiz gibi, söyle, söyle) |
| Yeah | Evet |